Karanlık günler
İstanbul İstihbarat Şefinin Gözünden Türkiye'de Siyasetin Dönüm Noktaları
Zaman’ın ilk binası Kalender sokaktaydı. 1988’de genç bir muhabirdim. Sonra İstanbul istihbarat şefi oldum.
Kaderin cilvesi yıllar sonra eski binanın hemen ön tarafında bir oto galerinin üst katını kiraladık. Yeni yayınlar için hummalı bir çalışma başladı. Her gün işten çıkarılan arkadaşlarımız ve yazarlarımız aramıza katılıyordu.
Eski binanın önünden geçerken hatıralar canlanıyordu gözümde.
Yıllar öncesine gidiyordum. O hatıralardan biri Erdoğan ile ilgiliydi.
1989…
Yerel seçimler öncesi arkadaşım Mustafa Ünal ile birlikte partilerin nabzını tutuyorduk.
İstanbul, Türkiye’nin en büyük ve önemli şehri. İstanbul’u alan Türkiye’yi alır. Siyasal islamcı Refah Partisi, seçim çalışmaları ile dikkat çekiyordu. Meyhanelere bile gidip propoganda faaliyeti yürütüyorlardı.
RP il başkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan seçim çalışmaları hakkında bilgi almak için randevu aldık. Beyoğlu’ndaki parti binasında görüşecektik. Biraz erken gittik. Bir apartmanın üç veya dördüncü katındaki binada in cin top oynuyordu. Sekreteri, Erdoğan’a geldiğimizi haber verdi. İçeri girdik. Yalnızdı. Genç, uzun boylu, enerjik bir siyasetçi vardı karşımızda.
Sorularımıza uzun uzun cevaplar veriyordu. İstanbul projelerini anlattı. Mustafa söyleşinin sonunda off the record sordu. Erbakan’dan sonra adınız genel başkanlığa geçiyor. Ne diyorsunuz.
Yüzünde gizleyemediği bir memnuniyet belirdi. Liderine tam bağlı olduğunu beyan etti. Mustafa ısrar etti. Ama Erdoğan; “Biz milli görüşün ve liderinin neferiyiz” diyerek noktayı koydu.
Erdoğan ile ikinci görüşmemiz Zaman’ın Yeni Bosna’daki eski binasında gerçekleşti. 27 Mart 1994 yerel seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayıydı. Seçimlerden hemen önce gazeteyi ziyaret etti. Yayın koordinatörü Halit Esendir ile tanıştırdık. Yaptığımız anketlerde oy oranının yüksekliğini görebiliyorduk. Nitekim seçimlerden büyük bir zaferle çıkması bizim için sürpriz değildi. AKP’yi kurdu ve önü hızla açıldı.
2014’de Abdullah Gül’den sonraki cumhurbaşkanıydı.
Ancak başka planları vardı. Bütün yetkileri kendisinde toplamak ve tek adam olmak istiyordu. Kendine biat etmeyen herkese savaş açtı. Demokrasiyi rafa kaldırdı. Hukukun dışına çıktı. Ankara’da Abdullah Gül’e atfedilen bir söz dolaşıyordu o günlerde: “Adam otobanda 150 km hızla giden otomobile takla attırdı!”
Yarına Bakış, Yeni Hayat
6 Mart 2015, Pazar…
Karanlığın en koyu anı, aydınlığın en yakın olduğu andır. Karanlığın ortasında bir ışık doğdu; Yarına Bakış. Türkiye, 6 Mart’a yeni bir gazete, Yarına Bakış ile uyandı.
Kayyum atama kararının gündeme geldiği günlerde, yeni gazete fikri ortaya atılmış ve çalışmalar çok önceden başlamıştı. Zaman’a el konulursa, sesimizi duyurabileceğimiz yeni bir gazeteye ihtiyaç vardı ve bir grup arkadaşımızın uzun süredir üzerinde çalıştığı yeni gazete, yayına başladı.
Gazetenin ilk sayısında, ‘Zaman’a baskın haberi vardı. Polis müdürünün, “At şunu aşağı” sözleri manşet olmuştu. Kayyımın estirdiği terör bütün ayrıntıları ile birinci sayfaya taşınmış ve adeta tarihe not düşülmüştü. Yurt içinden ve yurt dışından tepkiler gazete sutünlarını dolduruyordu.
Hükümete yakın sosyal medya hesapları, yeni gazeteye de kayyım atanacağı haberleri başlamıştı.
Aynı gün kayyum Abdulhamit Bilici ve Bülent Keneş’in iş akdini feshetti. Bilici, binaya alınmadı. Ben de arkadaşlarımla istişare ederek editörlük görevimi bıraktım.
Yeni bir dergi çıkarabilir miydik? Aksiyon’da işine son verilen arkadaşlarla her gün bu konuda görüşmeler yapıyorduk.
Zaman, Todays Zaman, Aksiyon ve Cihan Haber Ajansında yayın politikası hemen değişmişti. Zaman ve ingilizce Todays Zaman, Hükümetin resmi yayın organına dönüşmüştü. Kayyımın çıkardığı ilk gazetenin manşeti ve yan manşet Erdoğan’dı.
Todays Zaman’ın birinci sayfası ise ibretlikti.
Birinci safyada sırasıyla; Cumhurbaşkanı Erdoğan, eşi Emine Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım ve İçişleri Bakanı Efgan Ala’nın fotoğraflı haberleri vardı!
Aksiyon’un kayyım tarafından hazırlanan sayılarından birinde kapak Binali Yıldırım’dı.‘Binali Yıldırım’ın 20 bilinmeyeni’ başlıklı dosyada, Yıldırım’ın yay burcu olduğu, çoçukken tarlada uçaklara bakıp hayaller kurduğu yazıyordu”
Türkiye’nin en büyük gazetesi, en yüksek trajlı haftalık haber dergisi ve bir numaralı haber ajansı hükümetin yayın organlarına dönüşmüştü. Zaman’ın 635 bin olan trajı 5 bine çakıldı. Aksiyon 30 binden 1500’e düştü. Cihan Haber Ajansı abonelerini kaybetti.
Kayyım, her gün onlarca kişiyi tazminatsız işten çıkarıyordu. Diğer yandan Ahaber, atv, akit gibi parti gazetelerinden militan kişiler işe alınıyordu. Bir küçük gazetenin haber müdürü, Zaman’a yayın yönetmeni yapılmıştı! Aksiyon yayın editörlüğüne bir tasarımcı getirilmişti.
Yeni bir şirket kurduk, kaymakamlıktan süreli yayın çıkarma izni aldık, bankada şirket adına hesap açtık. Yeni dergi ismi belirledik ve bunu tescil ettirdik. Bir matbaa ve dağıtım şirketi ile anlaştık.
İçerikle ilgili toplantılara başladık. Parklar, pastahaneler, arkadaşlarımızın evleri yeni toplantı mekanlarımızdı. Binibüs ve otobüsle gidiyorduk çoğu yere. İmkanlarımız çok sınırlıydı. Ancak bitmeyen bir umudumuz vardı.
Yeni bir dergi için ise gün sayıyorduk. İsmini Arkaplan olarak belirlemiş, logosunu çalışmıştık. Ancak şartlar gittikçe ağırlaşınca dergi çalışması yarım kaldı.
Tarihler 21 Nisan’ı gösteriyordu.
Kurduğumuz şirketin bünyesinde dergi yerine yeni bir gazete(Yeni Hayat gazetesi) çıkarılmasına karar verilmişti. Veysel Ayhan, yayın yönetmeniydi. Ayhan, ilk yazısında, son 10 ayda 2000’e yakın gazetecinin işsiz kaldığını belirtiyor ve ‘Ne yapacaktık, pazarda limon satacak değildik, bir avuç gazeteci bikirimlerimizi bir araya getirip yola çıktık’ diyordu.
Kayyumun elindeki Zaman, Todays Zaman ve Aksiyon hızla küçülürken, iki yeni gazete Bugüne Bakış ve Yeni Hayat’ın trajları her geçen gün artıyordu.
İktidarın baskısı ise yine üzerimizdeydi. Polis her hareketimizi izliyordu. İlan geliri yoktu. Sadece abone ve bayi gelirlerimiz vardı. Baskı ve dağıtımda ciddi zorluklar yaşanıyordu. Gazeteyi basan matbaalar ve dağıtımı yapan şirket her an anlaşmaları fesh edebilirdi.
Evlerimizin yolunu unutmuş, yeni yayınları ayakta tutabilmek için varımızı yoğumuzu ortaya koymuştuk.
Nisan, Mayıs ve Haziran işte bu koşturma içinde geçti.
Yarına Bakış ve Yeni Hayat gazetelerinin toplantılarına katılıyor, aynı zamanda Yeni Hayat’a haftada bir yazı gönderiyordum. Okuyucu yeni gazeteleri benimsemiş ve sahip çıkmıştı.
Yaz gelmiş ve okullar tatile girmişti. Eşim ve çocuklar memlekete, akrabalarımızın yanına gitmişti. Ben de İstanbul’dan ayrıldım.
Todays Zaman Ankara Temsilicisi Abdullah Bozkurt ile haftada bir radyo programları yapıyorduk. Orada hep altını çizdiğimiz husus şuydu: “Hukuksuz ve anti demokratik uygulamalar bir gün bitecek, el konulan yayın organlarımızı geri alacağız. Türkiye, NATO üyesi, AB’ye giriş müzakereleri yapan anayasasında demokrasi ve hukuk devleti yazan bir ülke. Otoriter bir rejime kayamaz.”
Ancak itiraf etmeliyim ki, fena yanıldık. Siyasal iktidarın yeni ve daha büyük bir tuzak kurduğunu nereden bilebilirdik!